Tiroid Nodülü - Prof. Dr. Adem DERVİŞOĞLU

Prof. Dr. Adem DERVİŞOĞLU

Tiroid Nodülü

Tiroid nodülü, tiroid dokusu içinde oluşan tiroid dokusuna benzemeyen ve değişik büyüklüklerde olabilen anormal kitlelerdir. Tiroid nodülleri toplumda sık karşılaşılan hastalıklardır. Ultrasonografi yaygın kullanımı ile oran % 30 – 50’ye kadar ulaşmaktadır. Tiroid nodüllerinin sıklığı kadınlarda, ilerleyen yaş ile radyasyona maruziyet veya iyot eksikliği ile birlikte daha da artış göstermektedir.

Yaygın görülen bir hastalık olmakla birlikte, önemli olan kanser olabilen nodüllerin teşhisi ve tedavisidir. Benign nodüllerde gereksiz cerrahilerden kaçınmak veya nodüllerde malignite tanısını gözden kaçırmamak hekimler açısından gittikçe daha da önem kazanmaktadır.

Hangi Şikayetlere (Belirtileri) Neden Olur?

Tiroid nodülleri genellikle hastalarda şikayete neden olmaz. Genellikle doktorun elle muayenesi esnasında ve ultrasonografik taramalar esnasında tanı konur. Bazı hastalarda boyunda bir şişlik şeklinde belirti verebilir. Nadiren büyük nodüller bası semptomları olarak belirtilen, yutma güçlüğü, nefes darlığı, ses kısıklığına neden olabilir. Tiroid nodüllerinde, genellikle tiroid hormonları normaldir.

Tiroid Nodülünde Takip ve Tedavi (Ameliyat) Nasıl Yapılır?

Tiroid nodülü ile karşılaşınca nodul benign mi? malign mi?, tiroid nodülünün hormonal durumu nasıl ? ve nodul herhangi bir bası şikayetine yol açıyor mu sorularını cevaplandırmaya çalışırız.

Tiroid hastaların büyük çoğunluğunda tiroid bezi normal çalışmakla birlikte, bezin az (hipotiroidi) veya çok (hipertiroidi) çalışması hakkında bilgi elde etmek için, tiroid hormonlarına bakmak faydalıdır.

Tiroid nodüllü bir hastada ilk yapılması gereken diğer bir tetkik de ultrasonografidir. Öncelikle palpe edilen anormalliğin gerçekten bir nodül olup olmadığına ve nodülün izlenmesine karar verilirse ileriki yıllarda nodül boyutu değişiklikleri konusunda fikir verir. Ultrasonografi, nodülün sayısı, büyüklüğü ve kanser olabilecek nodüllerin saptanması bakımından oldukça yararlıdır. Aynı zamanda çok küçük nodüllerde ultrasonografi eşliğinde iğne biyopsisi ile biyopsi alınmasını sağlar. Ultrasonografi ile saptanabilecek diğer bir özellik bölgesel lenfadenomegalidir.

Rehberler, TSH ölçümü ve ultrasonografi sonrasında ince iğne aspirasyon biyopsisi yapılmasını önermektedir. İğne biyopsisi, tiroid nodüllerinin yapısı hakkında en doğru değerlendirmeyi sağlayan tanı yöntemidir. İİAB’nin USG eşliğinde yapılmasıyla tanısal olmayan sonuçların oranı azalmıştır. İğne biyopsisi, ofis şartlarında iğne uçlu bir enjektör ile yapılan tanıda son derece önemli bir tanı yöntemidir. İşlem sonrası hasta evine gidebilir. İğne ile alınan hücreler, bir cama yayılarak laboratuara gönderilir. Deneyimli bir sitoloğun değerlendirmesinde, doğruluk oranı % 95-98’dir. Sonuç benign (iyi), malign (kötü), şüpheli, yetersiz materyal ve önemi belirsiz atipi olarak rapor edilir.

Özet olarak tiroid nodülü olan bir hastada tanısal yaklaşım;

1. Klinik değerlendirme
2.TSH ölçümü ve ultrasonografik değerlendirme
3.İİAB

Anamnez ve fizik muayene sonucunda risk faktörleri saptanmayan hastalarda, USG’de <1 cm olan ve şüpheli bulguların saptanmadığı nodüller için iğne biyopsine gerek yoktur. Bu hastalar yıllık kontroller ile takip edilir. Benign saptanan tiroid nodülleri için ilaç tedavisi önerilmemektedir. Bası semptomları olmayan ve hasta için herhangi bir sorun olmuyor ve hormon düzeyi normalse benign tiroid nodüllerine yönelik bir tedaviye gerek yoktur. İğne biyopsisi sonucu benign olsa da kozmetik nedenler, bası semptomları (ses kısıklığı ve yutma güçlüğü vb.) oluşturması, benign nodüllerin takiplerinde büyümesi ve hastanın isteği de ameliyat gerekliliğini oluşturulabilir. Sitolojik sonuçlar malignite ile uyumlu olduğunda ilk seçilecek tedavi yöntemi hemen hemen her zaman cerrahidir. Malignitenin tam olarak dışlanamadığı, sitolojik incelemesi ‘şüpheli’ olarak tanımlanan nodüllerin yaygın kanı nodüllerin ameliyat edilmesi yönündedir.

‘Önemi belirlenemeyen atipi’nin izlendiği nodüllerin tedavisi konusunda henüz tam bir görüş birliği yoktur. İzlem veya cerrahi yönünde karar vermeden önce ‘önemi belirlenemeyen atipi’ saptanan nodülden 3-6 ay sonra tekrar İİAB ile örnek alınıp değerlendirilebilir. Tekrarlanan örneklemelerde benzer sonuç gelmesi durumunda hastanın risk faktörlerine göre karar verilir.

Kanser Riski Hangi Nodullerde Yüksektir?

Ondört yaş altı çocuklardaki soliter nodüllerin takriben %50’si tiroid kanseridir. Bu hastaların daha önceden boyun bölgesine ışın tedavisi görmüş olmaları bu riski arttırır. İleri yaş kanser riskini arttırmaktadır. Kadınlarda multi nodüler guatr daha sık görülmesine rağmen, erkeklerde soliter nodüllerdeki kanser riski daha yüksektir. Tiroid nodülü taşıyan hastaların klinik olarak bazı özellikleri araştırılmalıdır. Süratle büyüyen sert, etraf dokuya yapışık olan ve beraberinde boyun gangliyonu taşıyanlar, tiroid nodülü olup hikayesinde baş, boyun ve göğüs ışınlaması tarif eden hastalar kanserden şüphelenilmelidir. Tiroid nodülüne eşlik eden ses kısıklığı yine kanseri düşündürmelidir.

>> Bu bölüm ile ilgili diğer konular